Babam…

Her ne kadar ailede son kararları Annem vermiş olsa da, ailemizin temel direği, evi geçindiren, bizi kötülüklerden ve zorluklardan koruyan bir “KAHRAMAN”…

Babam…

O’nun varlığı bana güven verir-miş, şimdi şimdi anlıyorum. Ayaklarımın üzerinde duran bir kadın olduğumda, kahramanlara ihtiyacım olmadığında, kendi paramı kazanırken, kendime güvenirken, hayatımın dizginlerini elime almışken, babam yaşlanmaya başlamıştı, bazen haklıydı ama her zaman değil, bazen doğru karar veriyordu ama her zaman değil, hele hele yaşı daha da ilerledikçe artık çocuk gibi olmuştu, doğru kararlar veremiyordu, ben O’nu yönlendiriyordum, O’nun bana ihtiyacı vardı.

Üç sene olacak bugün…

Üç sene olacak O’nu en son göreli…

En son elini tutalı üç sene olacak…

Üç senedir, O’nun da artık bana ihtiyacı yok.

Fakat fark ettim ki, benim O’na ihtiyacım hep varmış. Karşıdan karşıya geçerken, yaşlandığında, hastalandığında, su istediğinde, üşümesin diye sırtına hırkasını getirdiğimde, ameliyat masasında kalırsa sorumluluğu üstüme alacağıma dair söz verdiğim o soğuk kağıdı imzaladığımda, anladım ki, hep ama hep aslında benim O’na ihtiyacım varmış.

Biz geleneksel Türk ailelerinde olduğu gibi bir baba kız ilişkisi yaşamadık. İçki sofralarımız oldu onunla…Birlikte 11 yıl boyunca iş yaptık. Beni hep dinledi. İtirazı bile olsa beni dinledi sonra kendi bildiğini yaptı çoğunlukla ama dinlemeyi O’ndan öğrendim.

İçki içme adabını bana O öğretti,

adım atacağım yeri iyice yoklayıp öyle adım atmam gerektiğini , bankaya elini verirsen kolunu kaptıracağını, cebimdeki param kadar yaşamam gerektiğini öğretti,

“artık tek başına değilsin, yolda onunla bununla tartışma kocanı karakollara düşürme, erkektir eli kolu bağlı durmaz, gereksiz yere çocuğun başını yakma” diyerek, tüm zamanların babalarının hiç bir zaman kızlarına vermeyi aklına getirmeyeceği tek öğüdünü verdi,

bana Atatürkçü düşünmeyi öğretti, okumayı, okumanın erdemlerini, sorgulamayı, en önemlisi teba olmamayı öğretti,

çatal bıçakla balık yemeyi hatta şeftali soymayı O’ndan öğrendim,

ayaklarımın üzerinde durmayı, haksızlıkların karşısında tepki verebilmeyi, O öğretti.

Hayatımda hiç bir kuvvetin beni götüremediği mezarlığa O’nun için gittim, gömülürken başında durdum …Mezarlıkların ne kadar sakin ve huzurlu yerler olduğunu bana O öğretti.

Üstüne toprak atılırken bile bir şeyler öğretti bana. O’ndan gurur duymayı öğretti. Babam olmasından onun kızı olmamdan, yaşadığı hayattan, savunduğu fikirlerden ne kadar çok gurur duyduğumu öğretti. Ağır karanlık, üzüntü, O’nsuzluk ve gurur…

Keşke bu hissettiğimi O’na söyleyebilseydim, anlatabilseydim diye geçirdim içimden…

Keşke bugünü O’nunla yaşasaydım,

Keşke olup bitenleri O’na anlatsaydım,

Ailemize katılanları O’nunla tanıştırsaydım,

Annemle tartışdığımda O’na şikayet etseydim,

Abime kızdığımda O’na anlatsaydım,

Gündemin kritiğini O’nunla yapsaydım,

Babalar günü için, O’na hediye alsaydım,

Ada’daki balkonun oturup gene serçeleri besleseydi,

Denize gitmedği için gene annemle O’na kızsaydık,

Sigara içme deseydim,

Karşılıklı otursaydık içki sofrasında,

Defalarca anlattığı hikayeleri ilk defa duyuyormuşum gibi dinleseydim,

Ama olmuyor…

Ne kadar çok eşin dostun yanında olsa da, ne kadar seni sevenlerin yanında olduğunu bilsen de, ne kadar dik durmaya çalışsan da bu hayatta,

bir kanadın kırık, kalakalıyorsun O’nsuz ortada…

Share Button