Mükemmeliyetçiliğin Sınırı…

Hayatımın son 7-8 senesini mükemmeliyetçiliğin insanoğluna ne kadar zarar verdiğini görerek geçirdim.

Çocuk yıllarımda, gerek sınavlar gerekse annemin babamın söylediği şeyleri “en iyisi ile yapmam” gerektiği düşüncesi artık yerini “o kadar da mükemmel olması gerekmez”e bıraktı.

Öyle ince bir çizgi ki bu mükemmeliyetçilik, “baştan savmacı yaklaşımlarla, bir işi yarım ve üstünkörü yapma veya defalarca tekrarlama” ile “fazla mükemmel olmaya çalışmaktan işe hiç başlayamama” arasında bir yerlerde…

Aslında daha da kötüsü; ikisini de görüp, nerede başlayıp nerede bitireceğini ve sınırı nerede çizeceğini bilememek.

Her olayın kendine göre bir mükemmellik sınırı var elbette. Olayların kar zarar tablosunu iyi çıkarabilmekte aslında marifet.

Mükemmeliyetçiliğin, amaç haline getirildiği durumlarda, sorunun çözümü ciddi maliyetleri de getirir.

Sorunu çözmek değil de, mükemmeliyetçilik amaç haline geldiğinde; mükemmel olması için aşırı çaba göstermenin getirdiği işi yapma hevesinin kaçması, motivasyonun düşmesi gibi, rakamlarla ölçülemeyen maliyetleri de beraberinde getirir. Halbuki, mükemmeliyetçilik “amaç” olmamalı, sorun çözümünde, bir işi tamamlama sürecinde “araç” olmalı. Ancak bu şekilde, mükemmeliyetçilik bir anlam ifade eder ve kaliteli ve optimum maliyetli iş çıkarılmasına neden olur.

“Her şey çok mükemmel olmalı” diye de, devamlı her detayı her açıdan çok düşünerek hazırlanmak ama bu nedenle hiç bir adım atamamak, “çok iyi hazırlanmıştık ama başarılı olamadık”ı da beraberinde getirir. Ne kadar tanıdık bir cümle değil mi?

Bu demek değildir ki, bir sorun çözümünde her detayı da incelemeyelim, hemen işe başlayalım, hazırlık için fazla çaba harcamayalım. Bir işin düzgün ve kaliteli olması, bir sorunun bir daha tekrar tekrar gündeme gelmemesi için; neler yapabileceğimizi araştırmamız ve tüm olasılıkları göz önünde bulundurmamız elbette gereklidir. Ama, en başta da dediğim gibi bunun bir sınırı vardır.

Mesela, evimizdeki su borusu patladığında, o andaki müdahalemiz hemen su vanasını kapatmak olur öyle değil mi? Ama eğer, vanayı kapatmadan, “şimdi bu vanayı kapatacağız ama mutfakta yemek yapan annem elini nasıl yıkayacak” diye düşünürsek, evimizi su basar. Her detayı, hiç zarara uğramayacak şekilde düşünüp ona göre önlem alıp, sonra uygulamaya geçmek her zaman mümkün olmaz.

Ben her zaman; eğer Atatürk, Kurtuluş savaşına, gayet mükemmel bir şekilde girmek adına eksiklerimizin tamamlanması için beklese ve “durun bize bir uçak lazım, önce bir uçak yapalım da fransızlarla sonra savaşırız, aslında bir de savaş gemisi gerekir, yunanlıların da canını savaş gemileri geldiğinde okuruz” deseydi, bir Kurtuluş Savaşı olabilir miydi? diye düşünürüm.

Hiç kayıp vermeden, hiç para harcamadan, hiç sorun çıkmadan bir sorunu çözmek mükemmeliyetçilik değildir bana göre…

Tüm detayları ile durumu önceden analiz edip, tüm riskleri bilerek ama zaman zaman da hatta belki de çoğu zaman, olayların gidişatına göre, olayı en az kayıp ile şekillendirebilmektir, bence mükemmeliyetçilik…

Share Button