Amsterdam

Amsterdam’a gittiğimizde aldığım notlarımı sizlerle paylaşmak istedim. Belli mi olur belki bir gün yolunuz düşer. Ya da yolu düşmüş olanlar varsa, bilgilerini tazeler…İstanbul’dan, yaklaşık 3.5 saatlik bir uçak yolculuğunun ardından;  SCHİPHOL havaalanına vardık. Dam meydanına yakın Terminus Hoteline varmamız, saat 15:00’i buldu. Amsterdam ile aramızda 1 saatlik bir zaman farkı var. Amsterdam; Amstel ırmağından almış ismini. Dam ise baraj demek. Hollanda Konya büyüklüğünde. Denize set çekilerek yapılmış bu nedenle Hollanda’nın dörtte biri deniz seviyesinin altında… Şehirdeki binaların çoğu sağa sola, arkaya veya öne doğru eğilmiş. Evlerin neredeyse tamamı bitişik nizamda. Amsterdam 30 metrelik ahşap kazıklar üzerine yapılmış bir şehir. Bu nedenle de 1300 kadar köprüsü var. Günümüzde, önemli binaların kazıkları beton kazıklar ile değiştiriliyor ve yeni binalar da beton kazıklar üzerine yapılıyor. Kapitalizmin doğduğu yer. Yahudilerin kurdukları şirketler Hindistan’dan, Endonezya’dan ne varsa getirmişler. Çok ciddi bir ticaret merkezi olmuş zamanında. Endonezya, Latin Amerika, Afrika’da bir çok sömürgeleri olmuş. New York, New Amsterdam adı ile Hollandalılar tarafından kurulmuş. Sonra İngilizlere kaptırmışlar. Özgürlükler ülkesi olduğu için bir çok sanatçıyı kendisine çekmiş. Van Gogh ve Rembrant dünyaca bilinen sanatçıları. 2010 verilerine göre; yaklaşık 1 milyon civarında Amsterdamlı var. Hollandanın genelinde 450 bin civarında Türk yaşıyor. Kanallar civarı sosyal statüye göre gruplanmış. Zenginlerin oturduğu kanalların etrafındaki evlerin cepheleri  büyük. Eskiden devlet evlerin cephelerine göre vergi alırmış. Bu nedenle de, cephesi büyük olan evler zenginlerin eviymiş. Kanal civarındaki bu tür evlerin fiyatları 1-1.5 milyon euro civarında diyorlar. Tarihte, Roterdam’lılar İspanyol Kralına karşı gelince savaşlar başlamış ve Amsterdam’a kaçmışlar. Amsterdam’da da yer olmayınca sal evler (boat house) de yaşamaya başlamışlar. Fakat sayıları 5.000 üzerine çıkınca Amsterdam hükümeti  bunu sınırlandırmış. Bu evlerin kimseye devredilmemesi, satılmaması ve miras yolu ile kalmaması için bir kanun çıkarmışlar. Böylece bu evlerde yaşayanlar öldükçe evlerin sayısı giderek azalmış, 2.500 tane kalana kadar bu şekilde yürütülmüş. 2.500 adet kalınca artık bu sayı korunmaya çalışılmış. Şimdi bu evler kanallarda belli bölgelerde sabit durmakta. Bu evlerin tüm ısınma, kanalizasyon, su vs. bağlantıları da kara ile sağlanmış durumda.

Hollanda; Lale, değirmen ve tahta ayakkabıları ile ünlü. Laleleri Osmanlı’dan alıp, melezleştirmişler. Tohumlarından yeni tohum elde edilemiyor. Bu da, bir çok ürünü tekrar tekrar satmalarını sağlıyor. Hollanda da 750.000 € civarında bir para karşılığı,  değirmen sizin eviniz olabiliyor.  Günümüzde  yaklaşık 70 adet değirmen kalmış. Shell, Unilever, Pirelli gibi firmaların merkezi… Koç Grubu da Amsterdam’da bir bina yaptırmış. İçinde Yapı Kredi Bankası falan da varmış. Red Light District’de, devlet 8 saati 130 € civarında bir kira alarak çalışanların oda kiralamasını sağlıyor. Saati 50 €’ya çalışan kadınlar sayesinde devlet yılda 40 milyon euro kadar bir gelir elde ediyormuş. Red Light District (Kırmızı Fener Bölgesi) kimsenin kimseye karışmadığı istenirse çoluk çocuk gezilebilecek bir alan. Barlarda, gökküşağı renklerinde bayraklar gördüğünüzde bu barlara “gay”lerin takıldığını bilmeniz gerekiyor. Eğer odaların ışıkları kırmızı ise bu odalarda kadınlar çalışıyor ama eğer mavi ise bu odalarda transeksüeller çalışıyor, demekmiş. Dikkat etmek lazım tabii Ice Bar, Amsterdam’da açılmış bir bar. İçeriye girerken üzerinizdeki kıyafetlerin üzerine tekrar bir mont ve eldiven veriyorlar. Bunları giyip içeri giriyorsunuz. Duvarlar, masalar oturulan yerler, içki yudumladığınız bardaklar hepsi buzdan.  4 boyutlu bir gösteri izleyebiliyor, içkilerinizi içebiliyor, fotoğraf çektirip çıkabiliyorsunuz. Şehirde yaklaşık 100 küsur adet müze bulunmakta. Bu müzeler Devlet Müzesi  (Rijksmuseum) Van Gogh müzesi gibi tarih içerdiği gibi, Vodka müzesi, Marihuana müzesi, Bisiklet Müzesi vs. gibi konulu müzeleri de içermektedir. Şehirde Seed Bank’ler oldukça fazla sayıda. Bu dükkanlardan çeşitli otlar alarak içebiliyorsunuz. Coffee Shoplarda esrar içimi serbest. Marihuana, otlar, kekler rahatlıkla tüketilebiliyor. Hindistanda  inek ne ise, Amsterdam’da da bisiklet aynı anlamda… Amsterdamlılar, “çatıdan kafanıza bisiklet düşse, bisiklet haklıdır”, diyormuş. Bu nedenle yaya olarak yürürken bisiklet yollarına çok dikkat etmek gerekir. Önüne çıkmamakta fayda var. Şehirde 600 bin civarında bisiklet varmış.  Halk yağmur, çamur soğuk demeden çoluk çocuğunu bile bu bisikletlerle taşıyor. Şehrin en uzak yerinden diğer uzak noktasına yürüyerek 1-1.5 saatte gezebileceğinizi düşünürseniz, bisikletle ulaşımın aslında hiç de zor olmayacağını tahmin edebilirsiniz. Kentin bir başka güzelliği ise, etrafta patates kızartan dükkanların olması. Eskiden İstanbul’da da olan pomfrit dediğimiz bir yiyecek sektörü de oluşmuş. Patatesleri değişik bir sosla kızartıp, kağıttan külahlara koyuyorlar. Ve sokakta dolaşırken rahatlıkla yiyebildiğiniz bir yiyecek halini alıyor. Hollandalılar, cimrilikleri ile ünlülermiş. 25 Hollandalıyı bir arabaya arabanın içine 1 kuruş atarak sığdırabilirmişiniz. Ya da bir Hollandalıyı öldürmek istiyorsanız, tramvayın altına 1 kuruş atın diyorlar.

Bir de özellikle hafta sonları Hollandayı ziyarete gelen İngilizlerin aşırı davranışlarını kontrol altına almaya çalışan belediye; hafta sonları sokaklara pisuarlar koyuyor. Bira içenlere yardımcı olsun diye.

Gezilecek görülecek bir yer Amsterdam, tavsiye ederim.

Share Button