Bir İzci Kampından Çarpıcı Deney…

Türk asıllı toplum bilimci, Muzaffer Şerif ve Amerikalı meslektaşları 1961 yılında bir deney yapmaya karar verirler. Bir grup erkek çocuğu izci kampına götürürler ve gelişmeleri takip ederler.

Çocukların hiç biri deneyin bir parçası olduğunu bilmezler. Şerif ve arkadaşları kamp içerisindeki ilişkileri ustaca manipüle ederek, grup ilişkilerini incelerler.

Grup içerisinde kötü niyetin ortaya çıkması için çok da fazla bir şey yapmalarına gerek kalmadığını gördüklerinde, onlar da bizim birazdan okuyacaklarımızı gördüklerinde şaşırmışlar.

İlk yaptıkları şey, çocukları iki ayrı yaşam kampına ayırmak olmuş. Ve bu “bize karşı onlar” duygusunu yaratmaya yetmiş. Bir de çocukların, kamplarına isim vermeleri istendiğinde “rekabet” oldukça kızışmış.

“Kartallar” ve “Gevezeler” olarak ikiye ayrılan bu gruplar, ciddi bir savaşın içine girmekte gecikmemişler.

Bir grup diğer grubu aşağılamaya başlamış. Rekabete dayalı aktiviteler düzenlendiğinde ise, durum iyice hat safhaya varmış. Birbirlerine “sinsiler”, “hileciler”, “sinir bozucular” gibi isimler takmaya, birbirlerinin bayraklarını çalmaya, çadırlarını yakmaya tehdit edici afişler asmaya başlamışlar.

Bu noktada, Şerif; uyumsuzluğun formülünü basit olarak belirlemiş.

“İnsanları ikiye ayırın ve ve kendi yağlarında kavrulmalarına izin verin. Arada bir de, rekabeti biraz daha artırıcı aktiviteler hazırlayın ve gruplar arası artan nefreti seyredin.”

Şerif ve arkadaşları daha da zor olanın bu grupları birleştirmek olduğunu fark etmişler. Var olan düşmanlığı nasıl yok ederiz diye düşünmüş ve sinema, piknik gibi birlikte yapılabilecek sosyal aktiviteleri artırmayı denemişler. Fakat sonuç çok daha felaket olmuş. Tüm bu aktiviteler, itiş, kakış ve hakaretler ile sonuçlanmış.

Şerif ve arkadaşları tarafından, kontrol edilemeyen bir canavar yaratılmış.

Daha sonra, gruplar arası rekabetin herkesin zararına olacağı bazı durumlar yaratmayı denemişler.

Gün boyu dışarıda olunduğu bir zaman, yemek almak için şehire giden kamyon bozulmuş. İzciler, kamyonu itmek ve çekmek için bir araya gelmek zorunda kalmışlar.

Başka bir zaman, araştırmacılardan biri, uzak bir borudan gelen kampın su deposunu kapatmış.

Ortak bir kriz ile karşı karşıya kalan izciler, gün bitmeden sorunu çözmek için, birlikte çalışmak zorunda olduklarını fark etmişler.

Bir başka gün ise, grubun isterse film kiralayabileceğini fakat kampın parası olmadığını söylemişler. İzciler bu sefer, tek çözümün kaynaklarını birleştirmekolduğunu fark ederek, hep birlikte aralarında para toplayarak film kiralamışlar.

Bir süre sonra, yemeklerde gruplar karışık olarak oturmaya başlamış. En iyi arkadaşlarını sıralamaları istendiğinde, daha önce sadece kendi gruplarından kişilerin isimlerini vermiş olmalarına rağmen artık diğer gruptan isimler de söylemeye başlamışlar. Daha önce karmaşa yaratan tek otobüs ile seyahat etme durumu gerçek olmuş ve izciler kendileri tek otobüs ile seyahat etme kararı almışlar. Hatta diğer grup arkadaşlarının parası yetmeyince, onlara aralarında para toplayıp milkshake bile ısmarlamışlar.

Sonuç olarak, ortak fayda için işbirliği gerekliydi. Ve bunun çok iyi farkına vardılar.

Buradaki can alıcı nokta, araştırmacıların gruplara ortak bir hedef vermesi idi.

Rakip grup üyelerinin birbirlerini arkadaş, yardımcı, dost ve dostun dostu olarak görmelerini sağlayan şey; bu hedeflere ulaşmak için yapılan işbirliğiydi.

Başarı ortak çabadan çıkınca bu başarıda ekip arkadaşı olanlara karşı düşmanlık beslemek zordu.

1960’larda yapılan bu deneyler, eminim sizlere de bir takım çağrışımlar yapmıştır.

Bu grupları ister ülkeler bazında, ister şirketler bazında düşünün, bir grubu fiziksel olarak bile ikiye ayırmanın yarattığı kaosu fark etmemek mümkün değildir. Aynı şekilde, ortak çıkarlar için belirlenen ortak hedeflere ulaşmak için yapılan işbirliklerinin de, sadece sevgiyi değil, daha fazla başarıyı da getirdiğini görmemek, körlük olacaktır.

Din, dil, ırk, cinsiyet gibi ayrımların ülkelere, birimler arası en başta sosyal haklardaki ve arkasından okul, görev, unvan, birimler arası rekabet gibi ayrımların şirketlere neler yapabileceğini bu tür deneyler çok net ortaya koymaktadır. En azından çok daha net görmemizi sağlamaktadır.

Bu nedenle biz insan kaynakları profesyonelleri bozuk plak gibi, şirketlerin somut hedefleri olmalı ve bunları şirketlerindeki görevi unvanı ne olursa olsun her bir çalışan bilmeli diyoruz, diyeceğiz de…

Ve biz aklı başında vatandaşlar da her zaman, ülkelerdeki din, dil, ırk, cinsiyet gibi kavramlarla insanları ayrıştırmanın sonuçlarının ne kadar ağır bedelleri olduğunu, bu nedenle medeni ülkelerin vatandaşlarını, tek bayrak vatan ve dil altında toplayabilmenin önemini ifade etmeye çalışıyoruz.

Umarız sesimiz bir yerlere ulaşıyordur…

Not:

Araştırma hakkında detaylı bilgi almak isteyenler için aşağıdaki internet sitesinin bir başlangıç olacağını umuyorum.

http://www.simplypsychology.org/robbers-cave.html

Share Button