Sen gittiğinden beri çok şey değişti. Yok öyle rakılı mezeli sofralarda oturup seninle hayal ettiğimiz tekerleksiz arabalar, uçan kaçan şeyler yok henüz. Daha hala emekliyoruz o konularda. Ama hatırlar mısın, ülkeyi kurtardığımız o yaz gecelerimizde “yumurta 50 kuruştan 1 liraya çıkınca bu halk ayaklanır” demiştik, sonra tutturamadık “ekmeğin fiyatı” için aynı şeyleri söyledik. Olmadı, belki o zaman belki bu zaman, diye diye sen ömrünü harcadın. Ben ise aynı umut ile umutsuzluk arasında gidip geldim. Acaba bende mi ömrümü harcayacağım diye düşünüyordum ki, “o gün” geldi.
Ben de senin gibi haberleri izlerken küfür ediyordum. Gazeteleri okurken hırslanıyordum. Elimden hiç bir şey gelmediği için, ellerim ağrıyor doktorlara gidiyordum. Ama o gün meğerse ne yumurtada ne de ekmekteymiş, o gün iki tane ağaçta Gezi parkındaymış.
Benim evlendiğim nikah dairesinin parkı var ya, özgürlük işte oradaymış meğerse…
Yıllarca Zülfü’den dinlediğim özgürlüğün adını Gezi parkına yazmışız meğerse…
Şaşıracağını biliyordum çünkü bizi bırakırken artık hiç umudun kalmamıştı. Bizi bu saçmalığın içine bıraktığın için üzüldüğünü de biliyorum.
O bilindik davalar başlamıştı yeni yeni, senden sonra o çok severek, beğenerek okuduğumuz köşe yazarlarımızı ya içeri aldılar, ya da gazetelerden sürdürdüler, subaylar “şerefleri” için intihar etti, medya “vergi baskısı” ile yanlı haber yapmaya başladı, dünyada itibar görmüş doktorlarımız dört duvar arasında tutuluyor, o üzerinde çok çok konuştuğumuz muhalefet partisinin bile başkanı değişti, gelen için umutlandık ama o da bir varlık gösteremedi, bu boşlukta tek tabanca biri, bizim kaç çocuk doğuracağımıza karar vermeye başladı, hangi TV’de hangi diziyi seyredeceğimi, yardımlarımı hangi vakıfa yapacağımı bana söylemeye başladı, okuyacağım gazeteleri o belirlemeye başladı, yiyeceğimden içeceğime kadar o bana kendi zevklerini, düşüncelerini dikte ettirdi, içkiyi yasakladı, kocamla kol kola gezmeyi yasakladı, okuyacağıma o karar vermeye başladı, dinleyeceğim müzik onun zevkine göre belirlenmeye başladı, gireceğim internet sitesinden bineceğim taşıta kadar her şeye o karar vermeye başladı, en son artık nasıl doğuracağımı söylemişti, bir de üstüne bu dünyadaki tek inandığım şeye, benim için tek tabu olan kişiye “ayyaş” demesi ile hareketlenen damarlarımızdaki o asil kan, artık nefesimizi oksijenimizi de kesmeye kalkınca tüm ülkede kaynadı.
Ben senden sonra ”iyiki görmemişsin bu günleri” diyeceğimi düşünüyordum ama hiç “keşke yaşasaydın da bugünleri görebilseydin” diyeceğim aklıma gelmezdi.
O seninle şikayet ettiğimiz gençlik, silkelendi kendine geldi. Belki de senin benim bile yapamayacağımız kadar cesaret örneği gösterdi. Meydanlara çıktı, “yeter artık” dedi.
Hiç bir siyasi gücün, hiç bir dış unsurun yönlendirmesine ve kışkırtmasına izin vermeden kendine, çevresine, insana olan saygısını koruyarak, direniyor.
Günlerdir, parklarda yatıp kalkıyorlar, günlerdir istekleri için dert anlatmaya çalışıyorlar. Bu sefer ülkenin yarısından çoğu gençlerle beraber…
76 yıllık hayatında bu derece birlik beraberlik görmediğini biliyorum. Tek bir amaç uğruna birleşmiş, her türden ve düşünceden milyonlarca çapulcu…
Keşke keşke burada olsaydın da görebilseydin babam, keşke….