İlk Düşünce Sendromu

Psikolog Daniel Gilbert, “beyin bir şeyi işlemden geçirebilmek için bir an bile olsa mutlaka ona inanmak zorundadır”, der.
Size,
Pembe fil
desem?
Beyninizdeki süreç saniyeler içerisinde nasıl işledi biliyor musunuz?
Önce hayal ettiniz. Gözünüzün önüne pembe fil geldi. Bir anlığına hayal ettiğiniz için pembe filin varlığına inandınız. Sonra gerçek olup olmadığını düşündünüz ve gerçek olmadığına karar verdiniz.
ANLAMAK ve İNANMAK aynı anda gerçekleştirdiğimiz iki ayrı eylemdir.
Aldığımız bilginin ne olduğunu anlamamız ile saniyelik de olsa o bilgiye inanmamız aynı anda olur. Beynimiz ilk anda aldığı her bilgiye pembe fil örneğinde olduğu gibi daima doğru olduğuna inanır. Daha sonra, doğru/yanlış testine tabi tutar. Ancak o testten sonra yanlış ise, yanlış olduğu kanısına varır.
DOĞRU modunda olmak hiç çaba gerektirmez.
Fakat YANLIŞ moduna geçmek için çaba, enerji, mücadele, azim, zaman ister. Tek tuşla olabilecek bir şey değil.
“Pembe filin var olmadığını anlamak için o kadar da mücadele etmeme gerek olmadı canım”, diyebilirsiniz.
Aynı soruyu şu şekilde sorsam?
Gri fil var mıdır?
İşler hafiften karışmaya başladı değil mi? Pembe fil kadar kolay karar vermek mümkün mü?
Başka bir önerme ile gelsem, “ODTÜ Bilgisayar mühendisleri, İTÜ bilgisayar mühendislerinden daha kolay iş buluyor”.
Artık olay rengarenk filleri aştı!
Giderek düşünme sistemi sekteye uğruyor. Araştırma yapmanız gerekecek, birilerine soracaksınız belki, ama her şekilde enerji harcayacaksınız, zaman harcayacaksınız, beyninizi düşünmeye zorlayacaksınız.
Beynimiz düşüncelere açık, gayet rahat olduğu bir dönemde bu tür bir faaliyeti gerçekleştirebilir elbette. Bir şekilde bu önerme doğru mu değil mi karar verebilir. Ama, ben size bu önermeyi, yakın bir aile ferdinizin acil ameliyata alındığı haberini aldığınız, o sırada da yıllardır peşinden koştuğunuz bir müşteriniz ile toplantıya girmek zorunda olduğunuz bir anda söylesem? İçinizden geçenleri duyuyorum 🙂
Stresli, zihinsel olarak yorgun, tükenmiş hissettiğimiz zamanlarda, gelen bilgiyi hiç enerji harcamadan- ki o sırada öyle bir enerjimiz yoktur-, olduğu gibi kabul ederiz.
Sorgulamadan kabul etme şartları bunlardan ibaret değil tabii,
zihinsel faaliyetlerin sınırlı yeteneğe sahip olması da, gelen ilk bilgiyi kabul etmemiz için yeterli şarttır.
Bu şekilde bir çok kirli bilgiye sahibizdir aslında. Zaman zaman doğru bildiğimiz yanlışları duyduğumuzda şaşırırız. İşte bu tür bilgiler, beynimizin bilgiyi doğru/yanlış testine sokmadan direkt kabul ettiği türden bilgilerdir.
Tüm bunlardan daha da kötüsü ne biliyor musunuz?
Muhtemelen bir kaç saat sonra, üniversitelerden konuşurken, bir kaç satır önce söylediğim “ODTÜ bilgisayar mühendisleri, İTÜ bilgisayar mühendislerinden daha kolay iş buluyor” önermesi aklınızda aynen de öyle kalacaktır. Hiç bir sorgulamaya gerek duymadan doğru olduğunu düşünecek, hatta bu önermenin benim fikrim olduğunu da söyleyeceksiniz. Benim fikrim olmadığı sadece bu yazıda geçen bir cümle olduğunu o sırada bildiğiniz halde, benim fikrim olarak kabul etmiş olacaksınız.
Daha da zorlaştıralım mı?
Eğer size “X İK müdürünün o hırsızlıkla hiç ilgisi yok” desem?
Bu cümle bir süre sonra beyninizde, hırsızlıkla ilgisi olan bir İK müdürünün olduğu düşüncesi ile yer edecek. Hatta biraz daha zaman geçince, hırsızlıkla bağlantılı bir İK mdürünü tanıdığımı düşüneceksiniz. Daha da ilerleyen zamanlarda, İK müdürlerinin hırsızlık yapabildiği üzerine genel kanınız oluşabilecek.
Özetle, bazı şeyleri hızlı bir şekilde doğrulamak ve bir o kadar da hızla inanmak hem kendimiz hem de diğerleri için çok ciddi sonuçlar doğuruyor.
Şimdi tüm ilişkilerinizi ve toplumsal olayları bir de bu yönden değerlendirmeniz için sizi biraz yalnız bırakayım…

Kaynak: Mastermind Sherlock Holmes Gibi Düşünmek, Maria Konnikova

Share Button