Öfke Dansı

“Uzun vadeli bir ilişkiyi yürütebilmek zor iştir, çünkü bireycilikle (ben) birliktelik (biz) arasında ince bir denge kurmayı gerektirir. Her iki yönün çekim gücü de çok kuvvetlidir. Bir taraftan, ayrı ve bağımsız bireyler olmak isteriz; diğer taraftan başka biriyle yakınlık ve bağlantı, ya da bir aile veya gruba ait olma duygusu peşinde koşarız. Çiftler, iki yönden birinde dengeyi yitirdiğinde, sorun doğar.

İlişkide yeterince “biz” yoksa ne olur? Sonuç “duygusal boşanma” olabilir. iki insan, kişisel duygu ya da deneyimlerin paylaşılmadığı boş kabuğa dönmüş birlikteliğin içinde, birbirlerinden soyutlanıp yalnız kalırlar. “Ayrılık gücü” egemen olduğunda tarflardan biri , ya da her ikisi birden “sana ihtiyacım yok” tutumunu takınır; oysa bu, hiç de özerk bir konum değildir. İlişkide kavga belki az yaşanır, ama yakınlık da o denli azdır.

İlişkide yeterince “biz” yoksa ne olur? Burada kendi kimliğimizi ve yaşamımız üzerindeki kendi denetim ve sorumluluğumuzu yitiririz. “Birliktelik gücü” baskın geldiği durumda enerji, diğer kişi için var olmaya ve diğer kişinin farklı düşünüp davranmasını sağlamaya harcanır. Kendi sorumluluğunu üstlenmek yene diğer kişinin duygusal refahının sorumluluğunu üstlenme eğiliminde olur ve kendimizinkinden de diğer kişiyi sorumlu tutarız.”

Yukarıdaki cümleleri, “diğer kişi” öznesinin yerine “annenizi, babanızı, eşinizi, sevgilinizi, çocuğunuzu veya kardeşinizi” koyarak okuyabilirsiniz.

Kadın psikolojisi üzerine araştırmalar yapan Dr. Harriet Lerner, “Öfke Dansı” kitabında, kadınların ya “iyi kız sendromuna” ya da “şirret kadın” tiplemesine yakalandıklarını anlatıyor. Ve kadınların isteklerini, bağımsızlıklarını, öfkelenmeden doğru bir platformda karşı tarafa nasıl yansıtabileceğinin ip uçlarını çok güncel ve genel örneklerle veriyor.

Her kadının mutlaka okuması gereken bir kitap olduğun düşünüyorum.

Share Button