İç sesimle kanka oldum

En büyük ameliyatım ortaokulda olduğum klasik her genç kızın başına gelebilen “bademcik ameliyatı” idi. Genel anestezi olmuştum. Ayılmalarımı bayılmalarımı hatırlamıyorum ama beni feci şekilde dondurma ile kandırdıklarını hatırlıyorum. Çünkü 15 gün tatilde ameliyat olmayı, kışın dondurma yiyeceğim için kabul etmiştim. O zamanlar öyle Magnum’lar, Carte D’or’lar, Algida’lar falan yok tabii…Sokağımızın köşesindeki, En Hakiki Roma Dondurmacımız kışın ortasında dondurma yerine, kestane patlatmayı seçtiği için, dondurma yiyemeden ve de elbette her tükürüğümü yutkunduğumda tavana zıpladığımdan, sonuçları hiç hoş olmamıştı, feci kandırılmıştım. Sonra gözüm açıldı tabii, her “ameliyat” diyen doktora öyle sorular sordum ki, bu yaşıma kadar çok şükür ameliyata ihtiyaç duymadan geldim. Tabii lokal anestezi ile yapılan göz ameliyatımı saymıyorum.

Kendimi bilerek, ilk defa iki gün önce genel anestezi altındaydım. Fakat işin enteresan tarafı, sanki her gün genel anestezi alıyor gibiydim. Bunda sanırım, üç sene boyunca babamın yanında her türlü operasyonel müdahaleyi görme tecrübemin çok büyük etkisi var. Zira, doktorlar bana “hiç ameliyat oldun mu” diye sorduklarında, durup düşünmem gerekiyordu. Kendimi babam ile öyle özdeşleştirmişim ki, onun ameliyatlarını ben olmuşum gibi hissediyordum, bir türlü ayırımına varamıyordum.

“Herhalde bir gece önce heyecanlanmaya başlarım” diyerek kendi kendimi güzel güzel şartladıktan sonra, mışıl mışıl uyudum. Sabah zil sesi ile zor kalktım. Sonra dedim ki, “herhalde hastaneye ayak basınca heyecanlanırım” ama onda da pek sıkıntı duymadım.

“Dur bir dakika tabii ya, asıl damar yolu açarken heyecanlanacağım sanırım ben”…Gerekliymiş ve bu operasyonların birer ritüeliymiş gibi bekledim durdum, heyecanlanmayı…

Hemşireler geldi. Operasyon öncesi iki kere tansiyonumu ölçtüler. Büyük 11 küçük 7…”Durun bir dakika ya, ben kan aldırmaya giderken bile heyecanlanıyorum”. “Nasıl yani şimdi hiç mi heyecan yok?” “Ne oldu o operasyon ritüeline?” “Sanırım bunların tansiyon aletleri bozuk!!!”

Hastane odasında yatağa yatırıp öyle götürdüler, “aha haa haa, yahu ben yürüyerek giderdim ne gerek vardı bu kadar zahmete” dedim, evet hatırlıyorum dedim.

Eşim bile tahminim benden daha heyacanlıydı. “Geleyim mi seninle ameliyathaneye kadar” dediğinde bile “yok yahu ben geleceğim şimdi, boşuna inme aşağı kadar” dediğimi bile hatırlıyorum. Ekmek almaya gidiyorum ya, fırın şuracıkta? Halbuki bir naz yap değil mi? “Çok korkuyorum” de, “elimi tutar mısın içeri girene kadar” de, bir şeyler de, değil mi? Yok !!!

Ameliyattan sonra ilk duyduğum ses, “neler gördünüz rüyanızda” idi. Buna karşılık “iş yerinde çalışıyordum” dediğimi hatırlıyorum.. Sanırım bunu da patronum duysa bayılır. Tam ideal bir çalışan. Hatta doktorumun veya oradakilerden birinin “işte çalışacağınıza şöyle güzel bir tatil yapsaydınız ya” gibi bir şeyler dediğini de hatırlıyorum. Eh doğru söze diyecek hiç bir şey yok…

Odaya gelirken yine gözler faltaşı gibi açık, sanki hiç ameliyat olmamış gibiydim. Hemşireler taburcu olmadan önce yine defalarca tansiyonumu ölçtüler ve yine büyük 11 küçük 7…Tansiyonum benden istikrarlı yani…

Şimdi ise, iç sesimle kanka oldum. 5 gün kadar konuşamayacağım, öksürmeyeceğim, hım hım yapıp boğazımı temizlemeyeceğim. Ağrım sızım yok, ama konuşamamaktan kaynaklı sıkıntılarım var.

Mesela, evdekiler, mutfaktan seslenip bana soru sorabiliyorlar. Ya da benim el kol işaretimle anlatmamı içselleştirip, kendileri de sessizliğini koruyarak el kol işaretleri ile bana bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar.

Telefon eden de oluyor. Ya da etmemek için kendini zor tutan da, önce çaldırıp sonra mesaj atan da…

Konuşmamak tuhaf bir şey. Anlatılması zor. Bir anda tepkisel olarak ağzından ses çıkabiliyor. Ya da benim gibi eğer, bilgisayar ile bile konuşan biriyseniz zaten hayat sizin için daha zor. Ya da TV’de haberlere sinirlenip küfür edenlerdenseniz, gerçekten ses tellerinize dikkat edin, zira, sonunda konuşamamak da var. Dışarı çıksam, bir yere gitsem olmuyor, mutlaka biri ile iletişime gireceksin çünkü…Evde biri olsa, monolog halinde o konuşuyor ben öne arkaya ya da sağa sola kafa sallıyorum. Sıkıcı yani…Ancak yazabiliyorum, okuyabiliyorum bu da şimdiye kadar ihmal ettiğim bazı etkinliklerimi gerçekleştirme fırsatı verdi bana…

Ama iç sesimle hiç olmadığı kadar iyi anlaşıyorum. Her an birlikteyiz, kavga ediyoruz, sonra barışıyoruz, sonra hayaller kuruyoruz, eskileri yaad ediyoruz. Sen çok yaşa e mi iç sesim, iyi ki varsın…

Share Button