Kadıköy-Beşiktaş vapurunda tango…

Erkek, kızın telefonunu elinden alır. Çıktığından beri tüm ilişkileri farklı boyuta taşıyan uygulamalardan biri olan kızın whatsapp’ını incelemeye başlar. Anında yüz şekli değişir, dudakları sağa doğru büzülür, kaşlar çatılır. Tam o sırada, beyninin insan olmamızı sağlayan ön lobu ile, ilkel beynimiz olan bilinç altı kısmı bağlantıyı kesiverir. Kıza, mesaj atan bir adamı görür ve sorgulamaya başlar.

Kim bu herif? Öyle ya, kendisi dışında bir erkek! Ne gereği var? Babası ya da abisi olsa hiyerarşik yapıda onlardan sonra geldiğinden söyleyecek bir şeyi yok. Ama kendisinden sonra gelenler? Ne demek? Mümkün değil?

Yol boyunca erkek, “hayır anlamıyorum yani ne hakla sana mesaj atıyor” diyerek mesaj ile hak ve adalet kavramlarını aynı cümlede kullanmakta ısrar ederken, kız “hayatım aramızda bir şey yok, eskiden arkadaştık ama hiç çıkmadık” diyerek suçluluk ile savunma arasında sıkışıp kalır. Çünkü adam mesaj attığı için, kız artık bundan sorumlu ve üstelik bir de suçludur…Neden adamın teki çıkıp da kıza mesaj atıyor şimdi, öyle ya? Demek adamın aklında masum olmayan bir şeyler var. Bu durumda akıllı bir kız olsa, “sen her mesaj attığın kızla aranda masum olmayan bağlar mı kuruyorsun” diyebilecekken bu zavallı, kısık bir suçluluk ses tonu ile kendini savunmaya çalışır.

Kadıköy-Beşiktaş deniz yolu boyunca erkek, kızın üstüne gider, kız alttan alır. Kız alttan aldıkça, erkek “erkekliğini” biraz daha gösterebilmek için, kızın üstüne daha da gider. Kız ise, erkeği “bir şey yapmadığına” dair ikna etmeye çalışır ama bu arada erkek onu kıskandığı için de bu durum hoşuna gider. Ama elbette, babası ve abisi dışında erkekler ile konuşmak “suç” olduğundan, bunun kendi hatası olduğunu da düşünür ve kırılgan, özür diler ifadeler ile yalvarır ses tonu ile erkeği “kötü bir şey yapmadığına dair” ikna etmeye devam eder.

Erkek ise, aslında kızın gözünde alternatiflerinin olabileceğini fark edip agresifleşmesinden öte, kıza gösterdiği otoritenin cevap bulduğunu görerek egosunu şişirmek için bu “önemli durumu” daha da uzatır.

Kızın zayıf tarafı ile egosunu besler. Aslında erkek, kızın zayıflığı ile kendi egosunu beslerken, kız da zayıf tarafının güçlü biri tarafından korunduğu hissi ile durumdan çok da fazla rahatsız değildir. Konunun ortalarında kazan-kazan ilkesi ile devam eden konuşmada “durumunda” rahatsızlık duyan bir taraf yoktur. Benden başka!!!

Kız, erkeğin sahiplenme duygusu ile dünyanın kötülüklerinden korunduğuna inanırken, bu durumdan egosunu beslemekle meşgul olan erkek, duygusal zeka seviyesinin her boyutu düşük olduğundan; kızın “durumunun” değiştiğini fark etmez ve sesini bir miktar yükseltir.

Bunun üzerine birden kız, aslında kendisinin bir birey olduğunu ve dünyanın kurulduğundan beri seçme şansının olduğunu fark eder ve o da sesini bir miktar yükseltir. Kızın sesi, artık kendinden emin ve net çıkmaktadır. Sesinin tonunda, korku, huzursuzluk, zayıflık, pişmanlık yoktur. Ancak, kızın sesinin yükseldiğini duyunca ortamın değiştiğini fark edebilen erkek, egosunun tavan noktasını bulduğunu anlar ve sesini çok hafif kısar.

Erkek için, artık, mesaj atan o “diğer herife”, kızı kaptırma korkusu, “durumu” biraz daha sürdürürse gerçekleşeceği korkusuna dönüşmüştür. Bu nedenle artık alttan almaya çalışan erkek ile seçme şansını fark eden kız rolleri değişmiştir.

Bu bir tangodur. Iyi yapıldığı sürece kazananı ve kaybedeni olmayan…

Sonunda müzik bittiğinde kazanan ya da kaybeden değil, nasıl dans edildiği önemli olan tutkunun ilk insan yaratıldığından beri süren dansıdır.

Share Button