Sosyal medyadan a-sosyal medyaya doğru…

Sosyal medya üzerine yoğun tartışmalar yaşadığımız şu günlerde, bu gücün nasıl ve ne şekilde kullanıldığı ile ilgili sorunları da çok tartışır olacağız elbette.

Benim gibi oldukça yoğun ve bir o kadar da faydalı olduğuna inandığım bir şekilde kullananlar için, sosyal medya artık günümüzün vaz geçilmez haberleşme araçlarından biri olmuştur. İnsanoğlunun eline geçirdiği her gücü nasıl kullandığı ile ilgili sorunları da, sonsuza kadar devam edecektir sanırım. Gücün kendine verdiği hazdan büyük zevk alarak bunu, kendi çıkarları doğrultusunda, insanoğlunun zararına kullanacak karakterler için, sosyal medya çok güçlü bir kavramdır. Ama bu karakterlerin varlığı “diğerleri”ni fazlası ile yaralar.

Gücü doğru ve iyi amaçlar uğruna kullanmak tamamen insanoğlunun, bilinç düzeyi ile doğru orantılıdır.

Kendini, egosundan büyük görenler için sosyal medya, tamamen olayları, kişileri istediği gibi yönlendirici etkiye sahiptir. Bir de, Türkiye gibi, profesyonel yaklaşımı olmayan, sistemlerin insanlar arası ilişkiler üzerine kurulduğu düzenlerde, sosyal medyada yer almak demek, büyüklüğü yönetemeyeceğin düzeye gelmesi ile beraber, bazen de, beraberinde asosyalliği getirici etkiye sahip olması demektir.

Sosyal medyada, tanınmış biri haline gelmek, aile durumu, öğrenim, tecrübe, din, cinsiyet, görüş, psikolojik durum, değerler, kişilik, karakter, mizaç, medeni durum gibi farklılıkların tümünün yönetimi demektir. Kısacası yönetilmesi gereken bir çok sorunu da beraberinde getirmesi demektir.

Türkiye gibi ülkelerde, bu farklılıkları yönetmek hiç de kolay değildir. Başta buna bizzat kendimiz karşı çıkarız. “Bizim gibi olmayanları” hemen yargılar ve beynimizde ilgili bir klasöre yerleştiririz. İsteriz ki, tüm insanlar, birer “biz” olsunlar. Kendimizle ne kadar kavga ettiğimizi hiç düşünmeden, tek tip “biz”lerle iyi geçineceğimizi sanırız. Bu nedenle de, sosyal medyada yazdıklarımızı, diğerlerinin “aynı bizim algıladığımız” gibi algılamaları gerektiğine inanırız. Yorumlarımızı ona göre yapar, yazılarımızı ona göre yazar, ona göre videolar, fotoğraflar paylaşırız. Hatta artık öyle abartırız ki, yazılanları üstümüze alır, hayatımızı, yaşam tarzımızı, bazen de kariyerimizi ona göre yönlendiririz. “Biz” olmayanları hemen eleştirir, ne demek istediklerini anlamak yerine, kolay olanı seçer, yargılarız. Değerlerimiz, görüşlerimiz, insanlar hakkındaki düşüncelerimizi bu yargılarımıza göre şekillendirir, hiç tanımadığımız insanlara etiketler yapıştırırız.

Ve bir süre sonra bu bizi öyle yorar ki belki farkına bile varmayız. İstediğimizde bizi telefon ile aradığında açmayacağımız birisi, sosyal medya aracılığı ile canımızı sıkabilir.

Sosyal medya kullanımı yaygınlaştıkça, her karakterin de kendine özgü sosyal medya kullanımı oluşmaktadır.

Tanıdığı tanımadığı herkesi kendi hesabına arkadaş yapan ya da onları takip eden grup için; paylaşım, haber almak, aktivitelere katılmak gibi sosyal medya faaliyetlerinden çok “sayı” yapmak önemlidir. Bu tiplerin, bir çoğu hayatlarında hiç sosyal olamadıları
için, internet üzerinden sosyal görünmeye çalışırlar. Bu da onları yoğun bir “sosyal medya” hırsı ile karşı karşıya bırakır. Asansörde, selam vermeyen, karşılıklı geldiğinizde bir günaydını bile esirgeyen insanlar bir bakarsınız, sosyal medya hesaplarını açar açmaz sizi bulur, hemen takibe başlarlar. Yeter ki, “sayı” artsın.

Bir başka tip ise, tamamen, kendine dönük, üç beş arkadaşının takip ettiği, kendini de üç beş arkadaşına takip ettirdiği türde sosyal medya kullanıcılarıdır ki, bunlarında aslında sadece “hesabım” var demek zorunda oldukları bir kaç ortamda “sosyal medya hesabım var” diyebilmeleri için açmışlardır. Ayda, yılda bir kere girerler ve sadece sizin arkadaşınız ise, sizin “sayı”nızı arttırırlar.

Bir başka tip ise, benim en çok sevdiğim türdür. Bunlar, sizin dedikodunuzu yapmak amacı ile takip etmek isterler. Tatilde nerelere gidiyorsunuz, neler yiyip içiyorsunuz, nereden istifa ettiniz, nerede işe başladınız, şişmanladınız mı, boşandınız mı, sevgili mi yaptınız, hepsini takip etmeye çalışırlar. Bu tipleri, eskiden perde arkasından, apartmandan giren çıkanı takip eden yaşlı teyzelere benzetirim. Ama bu tiplerin en kötü yanı devamlı sizi takip ettikleri için, yaptığınız her şeyi de onlara nispet olsun diye yaptığınızı sanmalarıdır. Nispet olsun diye, yurt dışına tatile gidebilir, nispet olsun diye, yediğiniz içtiğinizin fotoğraflarını çekip paylaşabilir, nispet olsun diye, yazılar yazabilir, yorumlar yapabilirsiniz. Tüm paylaşımlarınızda onları düşünür, onlar için yazar, yorumlar, hayatınızı onlara nispet olsun diye yaşarsınız. Onlarsız yaşayamadığınızı düşünür, onlarsız sosyal medyada var olamayacağınızı sanarlar. Bu nedenle de, yazdığınız her bir kelimeyi onların ne düşüneceğini, nasıl yorumlayacağını düşünerek yazarsınız ya da paylaşırsınız.

Bir grup ise bunun tam tersidir. Onlar da, size nispet olsun diye sizinle arkadaş olmak isterler. Her yaptıklarını paylaşarak, egolarını tatmin ederler. Bir nevi haz duyarlar. Erkek arkadaşları veya eşleri ile her anında mutluluk fotoğrafları çektirir, her attığı adımı sosyal medyadan yayınlarlar. Hep bir eğlence, mutluluk, gezme, tozma eylemi içerisindedirler. Böylece ne kadar mutlu olduğunu, ne kadar çok gezdiğini, kocasının veya sevgilisinin onu ne kadar çok sevdiğini, arkadaşlarının onu ne kadar çok aralarına aldığını, hiç boş zamanının olmadığını, hayattan ne kadar zevk aldığını anlarız. Hayatlarındaki hiç bir hüznü sosyal medyaya taşımazlar. Sizin, onu mükemmel biri olarak kabullenmeniz için ellerinden geleni yaparlar.

Bu tiplerin varlığı ile, bir süre sonra artık sosyal medyanın sizi ne kadar yorduğunu görmeye başlarsınız. Ve takip etmesini istemediklerinizi, elemeye başlarsınız. Bazen size çok zararı olan biri ile hiç bir şey paylaşmak istemezsiniz. Öyle ya, sokaktan geçerken bile yüzünüze bakmayan birine neden özel paylaşımlarımı göstereyim, diye düşünür ve listenizden çıkarırsınız. Zaten “mecburen, kırılmasın” diyerek arkadaş listenize eklenmiş kişileri, bir de zarar vermeye başladıklarını gördüğünüzde listenizden çıkarırsınız. İşte o zaman, yine devreye, insan ilişkileri girer. Yani sizinle asansörde karşılaştığında “günaydın” dememesi birden bire, önemsiz hale gelir ve sosyal medyada kendisini takip etmediğiniz ya da arkadaşlık listenizden çıkardığınız için, kan davası güder.

Siz ise, bu tiplerin var olduğu hesabınızda paylaşacağınız güzel şeyleri paylaşırken dikkatli olmaya başlarsınız, eliniz, diliniz ve beyniniz korkaklığa alışır. Bu çağda, özgürlüğünüzü kısıtlayan bu tür bir iletişimi neden kullandığınızı düşünürsünüz. Sosyal medya bir yandan asosyal medyanız haline gelmeye başlar.

Share Button