Çok gülen ağlar mı gerçekten?

Küçük bir çocuk iken çok gülerdim. O kadar gülerdim ki, yüzümdeki kaslar kasılır, ağrırdı. Bir gün hiç unutmuyorum, yine gençlik yıllarında olur olmaz her şeye gülerken, kuzenimin “ay çok güldük, ağlayacağız sonra” diyerek gülmesini kestiğini gördüm. Yüzüm o “kahkaha” ile “neden ağlayacağımı anlayamama” arasında bir yerde dondu kaldı. Donuş o donuş.

O günden bugüne, batıl inançlarım olmasa da, gülerken aklıma kuzenim gelir. Yüzümde kısa bir donma belirir ardından daha da kahkaha atarım. İnadına gülerim.

Ama ilerleyen yıllar içerisinde, espri anlayışımın değişmesii ve en önemlisi yaşanan sıkıntılı günler, hem gülmelerimi seyrekleştirdi hem de yoğunluğunu azalttı. Şimdi sadece bir gülümseme ile geçiştirdiğim espriler var.

Artık içimden dudaklarımı hafif yukarı kıvırmak bile gelmiyor. Yüzüm asık. Gülecek bir şey bulamıyorum.

Sevdiğim müzikleri dinlerken mırıldanmak istemiyorum, sevdiğim yemeği yerken tad alamıyorum. Tatile çıksam kendimi sonsuz bir huzurun içine bırakamıyorum.

Özel hayatımdaki bir iki ufak tefek güzel şey gülümsetse bile daha fazlası olmuyor. Eskiden mutluluğu taa yüreğimde hissederken, hayalini kurduğum şeylere kavuşmuş olmak bile beni gülümsetmeye yetmiyor.

Huzursuzum, güvenim yok, geleceğim belirsiz, her an bir yerde başıma bir iş gelebileceği ile yaşamak zorundayım. Eve geldiğimde o gün bir üst seviyeye atlamış bilgisayar oyununda gibi hissediyorum kendimi. Ertesi sabah uyandığımda, eve hırsız girmemiş, deprem olmamış ise, geceden ölen kalan olmamışsa 2 bonus almış gibi hissediyorum. Her gün bir üst seviyeye atlaya atlaya “çok şükür, bugün de yaşıyoruz evlatlarım”, diyorum kendime… Bugün de, kimsenin başına bir iş gelmemiş. Darısı gecenin başına…

Geleceği değil, bir iki saat sonrası belirsiz, umutsuz, yorgun, söyleyecek sözü kalmamış, dudaklarımı bir çizgi halinde tutmak için bile zorlayarak yaşamaya, hayatta kalmaya çalışıyorum. Hepimiz gibi…

Share Button