Her Şeyin Suçlusu İK…

Sosyal medyada İK neden linç ediliyor? Çünkü her meslekte olduğu gibi İK çalışanları arasında da da bilinçli ya da bilinçsiz hata yapanlar var.

Meslektaşlarım soracak elbet “Eh Funda hanım madem her meslekte var neden İK daha fazla konuşuluyor”

İK daha fazla konuşuluyor, çünkü en kolay yorum yapılabilecek uzmanlık alanlarından biri İK…

Mikrofonu uzatın Taksim meydanında bakın herkesin İK hakkında söyleyeceği bir sözü mutlaka vardır. Sözel (!) bir uzmanlık alanı olduğu önyargısı ile en rahat fikir yürütülebileceklerini düşündükleri alanlardan biridir İK. Gerçi ben Quantum fiziği hakkında soru sorsalar ona bile yanıt alacaklarını düşünüyorum ya neyse….

İK eleştiriliyor, çünkü ekonomik ve politik olumsuzlukların ilk fark edildiği alandır İK…Yaprak kımıldasa işe alım durur, sonra primler durur, sonra eğitimler, terfiler durur en sonunda da işten çıkarmalar başlar.

Hepsi İK’yı ilgilendirir ama hiç biri İK’nın kendi başına aldığı karar değildir. Hatta kendi başına karar alması mümkün değildir. Hele ki böyle önemli mevzularda. Son yıllara dönüp baktığımızda ülkenin hali de belli. Eh vatandaş işe alınmayınca, prim ödenmeyince, eğitimler durunca, işten çıkarmalar hızlanınca, kime kızacak?

Herhalde gerçek sorumluları bulup hesap sormak, bizim gibi güç aralığı yüksek ülkelerde o kadar kolay olmasa gerek. O nedenle ilk ulaşabildiği yüzyüze gelip sorunlarını dile getirebildiği kim kalıyor? Tabii ki İK…

Tüm ülkede herkes ve herşey mükemmel işlerken tek sıkıntılı olan İK…

Halbuki İK da, o toplumun küçük bir yansıması. Toplumun bütününden tamamen farklı bir melekler topluluğu beklemek fazla iyimser bir düşünce olur sanırım.

Eh hal böyle olunca, linç mekanizması da işliyor.

İK ile ilgili tamamen teknik bir soru soruyor meslektaşımız, “kendi şirketinde” (bu kendi şirketinde şirketine ayrıca hastayım) üretim planlamacısı arkadaşımız yorum yapıyor “EGO’ları yüksek” diye…

Hiç unutmam 2015 yılı sonunda asgari ücret artışı ile ilgili bir meslektaşım, “2016 için asgari ücret üzerinden bütçe oluşturmaya başlamamız gerektiğini” söylemişti. “Ya sev ya terk et” şirketinde (bu şirketin faaliyetlerini de ayrıca merak ediyorum) çalışan “enterpreneur” dostumuz “bırakın artık insanların ekmeği ile oynamayı, kendi sırça köşklerinizde oturmuş EGO’larınızı bizim üstümüzden tatmin ediyorsunuz” diye yorum yapmıştı.

Sanırım “ego” kelimesini yeni öğrenmiş cümle içinde kullanmak istemiş. Aksi takdirde asgari ücret bütçesini hazırlayacak arkadaşlarına niye atar yapsın değil mi? Ayrıca madem “enterpreneur”sün sana ne asgari ücretten!

Genellemeler ise en sevdiklerim, “halamın kızının damadı İK’da çalışıyor, ondan duydum “yakışıklı” diye birini işe almışlar, İK değil mi, ne beklenir zaten” Güzel kardeşim reklam firmasına satışçı alacaksam, ben de yakışıklısını alırım elbette. Nereye alıyorsun niye alıyorsun? Duruma göre fiziksel özelliklerin de önem kazandığı pozisyonlar var biliyor muydun? Sonra dersin “bu havayolunun da hostesleri pek çirkin” diye o zaman hatırlatırım bunu sana…

Hele İK’da iş arayan İK ile ilgili hiç bir eğitim almadığı profilinden belli (özellikle baktım) bir sekreter (küçümseme olarak değil, İK ile ilgisi olmayan bir başka mesleği tanımlamak için kullanılmıştır) arkadaşımız İK çalışanlarının ne kadar yetkin olması gerektiğinden dem vuruyor. E sen? İK’ da iş bulunca aynı “yetkin olmayan” durumuna düşeceksin, bu “yetkinliklerin”le iş bulmasan “İK tanıdığını işe alıyor” diyeceksin.

Daha ilginci var. Artık yaratıcılıkta son nokta; “İK’cılara bağımsızlık yemini ettirilmeli” diyen var. “Tıpkı merkez bankasının kararlarını siyasi idareden bağımsız alması gibi”, diye de örnek vermiş. Keşke olabilse güzel arkadaşım keşke…Ama bu “bağımsızlık” konusuna hiç girmeyeceğim amacımı aşarım.

İşveren odaklı olmaması gerektiğini söyleyen var, mesela. Eğri oturup doğru konuşalım, sen işini yaparken “Genel Müdür” odaklı olmadığın gün, biz İK’cılar da işveren odaklı olmayacağız söz veriyoruz.

En sonuncu grup içler acısı… İK’da çalışıp İK’ya veryansın edenler. Sevgili meslektaşım demezler mi madem bu kadar şikayetçisin mesleğin içinde bu gidişatı düzeltmek için neler yaptın bakalım? Ya da içinde bulunduğun İK bu kadar kötü ise, senin de performansından şüpheye düşerim diyen biri çıkarsa ne olacak?

Hayır bu paylaşımlarını da yüzlerce meslektaşının gözünün önünde yapıyorlar. O zaman sen nasıl iş bulacaksın mesleğine bu kadar saygın yokken. Git üretim planla, bütçe hazırla, ne bileyim çikolata yap ya da Bodrum’a yerleş. Ama yüksek sesle şikayetini dile getireceğine önce kendine dön bir sor, ben bu mesleğin içindeyken bu mesleğin saygınlığını kazanması adına ne katkıda bulundum? Ama n’olur hem konuşup da hem kendini hem de mesleğini layıkıyla yerine getirenleri karalama.

Ben eleştirmeyin demiyorum elbette eleştiri gelişimin en temel dayanağı. Neden sorusuna verilecek her cevap bilime bir tuğla daha koymaktır.

Ama ne olur eleştir-miş olmak için eleştirmeyin. Eleştireceğiniz konunun detaylarını önce bir öğrenin. Handikapları nelerdir, kısıtları var mı, bu işin üzerine kafa yoranlar var mı? Neden böyle yapıyorlar? Bu işin böyle yürümesinin bir sebebi mi var? Bir sorun kendinize elinizin altında bilgisayar var “KULLANIN”. Bilmiyorsanız da illa her konuya bir söz söylemek zorunda değilsiniz.

Ha eğer, sosyal medyada görünür olmak istiyorsanız, uzmanı olduğunuz bir konuda bir kaç kelam edin. Ama bilmediğiniz konularda insanları itham etmeyin. Bir kereliğine iletişimde bulunduğunuz, kötü tecrübenizin geçtiği bir İK çalışanı yüzünden, tüm mesleği, bu meslek için gece gündüz kafa yorup bir hevesle çalışanları, bir camianın tamamını aynı kefeye koymayın. Hele toptan öyle bir mesleğin “olmaması gerektiğine” kendi başınıza karar vermeyin.

Sonra bir gün siz de görürsünüz, “üretim niye planlanıyor ki, plana milana ne gerek var hiç gereği yok direkt üretime geçilsin hem kâr da edilir” diye bir yorum, kafayı yersiniz.

“Aslında internette tüm hastalıkların belirtileri var, insanlar oradan teşhis koyar bir de yanına o hastalık için hangi ilacı alacağını yazsın, işte doktora da gerek yok, mis” gibi cümleler kurulmasına ramak kaldı, yakındır bekliyorum.

Defalarca söylediğim gibi tekrar söylüyorum.

1-IK herkesin bildiğini sandığı İK değildir. İçinde hukuk, mevzuat, sistem, bilişim, psikoloji, süreç bilgisi, proje yönetimi, finans, bütçe gibi farklı disiplinleri barındıran çok yönlü bir alandır.

2-İK, kararları tek başına almaz. En güçlü İK yapısına sahip şirketlerde bile o kararları onaylayacak ya da red edecek biri vardır.

3-İK hata yapar. Herkes gibi her konuda hata yapar. İK çalışanları da insandır çünkü. Ama devamlı gelişim içindedir. Sizleri geliştirdiğinden daha hızlı ve daha çok kendini geliştirmeye çalışır. Yine imkanların ve birilerinin verdiği izin ve onay kadar elbette…

4- İK’nın egosu boyu kadardır. Kişilerin egoları yüksek ya da alçaktır. IK’da sadece hissedilen ego yüksektir. Çünkü IK’cı işveren ile işçi arasında bıçak sırtı bir yerde durur. Keskindir durduğu yer. Uyulması gereken kurallar, mevzuat, politikalar, prosedürler vs vs vs nedeniyle adamına göre iş yapmamaya çalışır. Bu nedenle de empati yoksunu olduğu sanılır. Ama yine söylüyorum, “sırf patronu işçiye haksız yere işlem yapıyor” diye istifa eden İK’cılar vardır bu ülkede. İnansanız da, inanmasanız da…Ama bu hikayeleri hiç bir şart ve koşul altında duymazsınız. Çünkü İK sır tutar. Konuşmaz. Orada burada anlatmaz. En önemli kişilik özelliklerinden biridir İK’cıların, ketum olmak.

Evrensel kültüre değil de özgün kültüre sahip bizim gibi ülkelerde tanıdık ile iş bulanlara kızarken, daha üniversitenin son sınıfında başlarsınız eş, dost, tanıdık, hala, amca, dayı ile network yapmaya. Bilirsin ki aslında bir gün sen de, eş dost akraba ile işe gireceksindir. Kolayına gelir, ilk aşama tanıdık ararsın şirketlerde çalışan. Ya da belki bir kere olsun işe girmişindir hamili kart yakinin ile, sesini çıkarmazsın, sisteme karşı gelmek için parmağını kıpırdatmazsın. Bu fırsattan bir gün sen de yararlanacağını düşünürsün.

5- Ve eminim Türkiye çapında bir araştırma yapılsa iş arayan meslek gruplarının başında yer alır İK…Çünkü -kurumsal ve etik firmalarda çalışanları tenzi ediyorum- bulunduğu firmanın ne olduğunu ilk anlayan kişi de İK’cıdır. O nedenle İK’cılar çok fazla işten çıkarılmaz. Ya kendi gelişimi için ya da “gördüklerine” dayanamadığı için çıkar gider o şirketten uzun süre işsiz kalmak pahasına bile olsa….

Share Button