GOOGLE İçin Yeterince İyi misin?

Her zaman Google ile ilgili ofislerin güzelliğinden ya da çalışanlara sağladığı imkanlardan bahsediyoruz. Yani hep Google’ın çalışanlarına verdiklerinden bahsedip sonra da çalıştığımız şirketleri karşılaştırıp kahroluyoruz.

Bir de bakış açımızı tam 180 derece değiştirip, masanın diğer tarafına geçmeye var mısınız?

İyi de çalışanlar Google’a ne veriyor? Google çalışanlarından ne istiyor?

Nasıl kişiler olması, ne yemeleri, ne içmeleri, ne okumuş, ne yapmış olmaları gerek? Veya Google’da çalışma yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerçekte neye sahip olmaları, ne tür özverilerde bulunmaları gerek?

Konuya en baştan başlayalım, Google’a yılda 2,5 milyon kişi iş başvurusunda bulunuyor.

Evet rakam doğru. Peki bu 2,5 milyon kişi arasından kaç kişiyi değerlendirmeye alıyor biliyor musunuz?  4.000

Evet sadece 4.000

Peki nelere bakıp da elediler acaba, bir de biz inceleyelim.

Aday, saygın üniversitelerden bilgisayar mühendisliği eğitimi almış olmalı öncelikle. Yani, aramızda kalsın genelde Stanford, Yale, Harvard, MIT falan işte…

“Öyle ama bizim üniversitede de çok iyi hocalar var”, “yok efendim, beni işe almadan, denemeden nereden bilecek ne bildiğimi” falan pek umurlarında değil.

En az bir programlama diliyle (Java, Python, C++) kod yazabilmeli, bir de JavaScript, CSS, Ruby ve HTML gibi diğer programlama dillerini de bilmesi gerekiyor.

“Yani efendim ben onu öğrendim ama uygulama için hiç fırsatım olmadı, arkadaşlarla yazdığımız kod sayesinde bir top zıplatmışlığım var, aslında beni işe alsanız çok hızlı öğrenirim, çok hevesliyim” gibi cümleler, direkt eleme sebebi…

Hele ki “bir de takla atmamı ister misiniz? o dillerle kod yazabiliyorsam, bir de üstüne HTML’i ne yapacağım o çocuk işi hemen öğrenirim, Google’da arar bulurum kodları” gibi bir şeyler söylesek, görmüşlüğüm yok ama tahminen sopa ile kovalarlar.

Evet şimdi ise Türkiye’de en can sıkıcı konuya geliyoruz ki, yazılan kodları test etmek. Evet gerçekten Google, yazdığı kodları, yine yazan kişinin test edebilmesini istiyor.

Öyle “test grupları ne güne duruyor, ben yazarım, testi test bölümü yapar, onunla vakit mi kaybedeceğim” “teste göndereyim de, onlar da zaten test edip bana dönene kadar, ben de keyfime bakarım, deadline gecikirse test ekibine topu atarım vs” yok. Bildiğiniz yaptığımız işin testini bizzat biz yapacağız, bir başkası değil.

Soyut matematik hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir. Tamam bu konuda sizlerin yanındayım “Türkiye’de somut matematikten çektik hep ne çektiysek, bir de soyutu mu varmış” diye ben de kendi kendime söylenmedim değil. Yeni nesil elbette biliyordur. Fakat genel olarak, navigasyon, mühendislik, fizik, astronomi gibi çeşitli alanlarda kullanılan bu matematik hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir. Bilgi sahipliğinin derecesini ben de bilmiyorum onu da sanırım Google mülakat ve sınavları sırasında öğrenebiliriz diye düşünüyorum.

Bir de, algoritma ve veri yapılarını kavrayabilmek gerek, yani belli bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için altertanifli yollar tasarlayabilmeliyiz. Bilen bilir ama basitçe bu konuyu şöyle anlatayım; veri, yapı ve algoritma bir yazılımın birbirinden ayrılmaz bileşenleridir. Algoritması hazırlanmış her yapı için verilerin düzenli bir şekilde kullanımı önemlidir. Çünkü yapı iyi kurulduğunda, etkin, doğru, anlaşılır ve hızlı çalışıp az kaynak kullanan algoritma geliştirmek kolaylaşır.

Devam edelim mi?

İşletim sistemlerine de hakim olmamızı ister Google. “Ne alaka ya, ben kod yazarım biter, işletim sistemini niye bilmem gerekiyor şimdi” demeyeceğiz, hakkında bilgi edineceğiz.

Ve yapay zeka hakkında da bilgi sahibi olmamız gerekir. Yani,  bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme yeteneği hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Evet robot ve yapay zeka deyince biz Türkler şöyle bir durup, düşünürüz. Zira bu tür “yaratma” konuları bizim kültürümüzün yapısını hafif zorlayan kavramlardır.

Çok fazla öğretilmez, öğretilmek istense de, bir varlık “yaratılmasına” uzaktan bakıp “töbe töbeee” denebilir. Zaten robotları amerikalılar ve japonlar yaratıyor, amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Bu nedenle “yapay zeka” konusundaki öğretilerimiz, -yolumuz bu konuda projeler yapan bazı üniversite ve hocalarımızdan geçmediyse- çoğunlukla ingilizce seviyemiz kadar ironik ama Google üzerinden, okuyarak olacaktır.

Bir de derleyici geliştirmemiz gerekir. Bunu da bilmeyenler için şöyle özetleyelim; bir programlama dilinde yazılmış olan kaynak kodunu başka bir dile (genellikle makine koduna) çeviren yazılım olarak tanımlanan bu derleyiciyi dikkat edin GELİŞTİRMİŞ olmamız gerekir. Hakkında bilgi sahibi olmak yeterli değildir. Geliştirmiş olduğumuzu kanıtlamamız, Google’a somut bir veri sunmanız gerekir.

Yetti mi, hayır!

Bir de kriptografi bilmemiz gerekir.

Ne demek kriptografi?

Okunabilir durumdaki bir bilginin istenmeyen taraflarca okunamayacak bir hale dönüştürülmesinde kullanılan teknikler, demek. Yani, “ben Da Vinci’nin şifresini okumuştum, hatta yetmedi filmine bile gittim” demek Google’a sadece kitap okuduğumuzu, sinemaya gittiğimizi ifade eder, o kadar…

Paralel programlama da bilmemiz gerekir.

Şöyle ki, yazılımların ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanan donanım üreticileri, fiziksel limitlere dayanan işlemci hızı yerine bilgisayarlarda kullanılan işlemci sayısını artırmaktadırlar. Bilgisayar yazılımlarının çok işlemcili bilgisayarlardan daha verimli yararlanabilmesi için, paralel olarak programlanması gerekir. Bunu ben demiyorum. Konu ile ilgili uzmanlar diyor. Yani sadece programla dili değil, paralel programlama da bilmemiz gerekiyor.

Bunlar bilmemiz gereken bilgiler ve yapabilmemiz gereken becerilerimiz.

Bir de başka nelere bakıyor olabilirler diye şöyle bir araştırdığımızda;

Bilişsel yeteneğe baktıklarını görüyoruz. Nedir bu bilişsel yetenek?

Çok genel hatları ile kişinin; algı, dikkat, bellek ve hatırlama, yaratıcılık, akıl yürütme, problem çözme gibi becerilerini kapsıyor.

Google bu durumu; “ Dünyanın daha önce görmediği parlak ve yeni çözümler üretebilen, yetenekleri işe alıyoruz” şeklinde açıklıyor.

Dayanıklı adayları tercih ediyor. Yani “sadece IQ ve bildiğin tüm bu beceriler bana yetmiyor, bir de; dayanıklı, azimli ve çok çalışkan olmalısın” diyor. Gece gündüz şikayet etmeden, ağlamadan, kıvranmadan çalışılacak. “Benim özel hayatım var, arkadaşlarım ile zaman geçirmek istiyorum, hobilerime zaman ayırmam lazım, saat 18:00 dedim mi çıkarım, hafta sonlarım benimdir, kız arkadaşım trip atıyor….”dersek, Google’ın kapısından içeri giremiyoruz.

Her ne kadar, “biz tecrübe aramıyoruz” deseler de, “projelerinizde en zor çözdüğünüz konu neydi, nasıl çözdünüz” gibi sorular, aslında okul yıllarımızda, King, Bezik vs’lerde harcadığımız zamanları, nasıl değerlendirmiş olmamız gerektiği üzerine bir ışık yanmasına neden olacak türde sorular soruyorlar. Bu da, kesinlikle okul yıllarında projeden, projeye koşmuş olmamız gerektiğini açık ve net bir dille bize ifade ediyor.

Analitik düşünce yetkinliğimizin olması gerekiyor. Buna da, özgeçmişlere kendi kendine yazılan türde “analitik zekam yüksek, çok iyi problem çözerim” şeklindeki bildirimlere dayanarak karar vermiyorlar elbette…

Ve son olarak Google; çalışanlarının, kendi projelerinin bütün sorumluluğunu üstüne almasını, projenin kaderinin, projenin sahibinde olmasını bekliyor. İşte bu nedenle yukarıda saydığım tüm bilgi, beceri ve yetenekleri bir kişide istiyor. Google’ın istediği bilgi, beceri ve yeteneklerde ne kadar iyi olursak, 2,5 milyon kişi arasından, 4 bin kişi arasına girme şansımız da o kadar artar.

Ve benim için en önemli olan bir isteği var ki Google’ın işte o gerçekten diğer hepsini de ya siler süpürür ya da taçlandırır.

Eğer senden daha iyi fikri olan varsa, “birlikte nasıl yapabiliriz” diyerek geri adım atmayı da bilmemiz gerekiyor Google’da çalışabilmen için…Yani Google “tevazu”yu da görmek istiyor.

Tabii bütün bunlar için nasıl bir yöntem ile seçim yapıldığını size şu kısa mesaj ile açıklayayım isterseniz;

“İşe alım konusunda hiç ödün vermeyen bir firmayız. Bu nedenle Google ilanları uzun süre açık kalabilir. En iyisini işe alana kadar çok fazla kurbağa öpmek zorunda kalıyoruz”(Laszlo Bock, Senior Vice President Of People Operations At Google)

İşte Google çalışanlarına verdiği o tüm sosyal medyada dolaşan eğlenceli ofislerinin karşılığında istediği bunlar.

Ben de diyorum ki, işveren olsam; bu bilgi, beceri, yetkinliğe sahip, personelin bulunduğu bir ortamda kuş sütü eksik tutmam elbette,

hele ki şirketime yılda 50 milyar doların üstünde bir ciro yaptıracaklarsa…

Share Button