Siz Türk mahallesinde salyangoz satıyor musunuz?

İnsan sever ve girişimci olarak bilinen Bob Parsons,

“Vazgeçmeye hazır olduğunuzda, başarmaya düşündüğünüzden daha yakınsınız.” der.

İnsanoğlunun kararlılığı veya keşiflere olan merakı ya da azmi…İşte tüm bunlar “başarma” duygusunu tatmin etmek için insanoğlunun derinlerinde olan tutkuları.

Her birimizde var ama kimimizde seviyesi çok yüksek ve hırs halini almışken kimimizde ise, tamamen kendini bırakmışlık haline bürünüveriyor.

Geçen gün bir kitap tavsiyesinde Doğan Cüceloğlu’nu okudum. “Hasta Toplumlar” adlı bu kitabın önsözünü yazmış. “Bir toplumun gelenekleri ve görenekleri her zaman ve her yerde o toplumun yararına mı çalışır?” Kitabın temel sorusu bu? İlk fırsatta okuyacağım. Fakat ben aynı soruyu size atasözlerimiz için de soruyorum.

Bir toplumun atasözleri her zaman doğruyu mu söyler?

 “Türk mahallesinde salyangoz satma” ile “eski köye yeni adet getirme” birbirleri ile kardeş iki atasözümüz…

Ve benim bu atasözünü duyduğumdan beri, “o salyangozu satarsam ne olur”, düşüncesi hep aklımı kemirmiştir. Aslında bu iki atasözü öyle büyük bir kaygıyı içinde barındırıyor ki, tarifi pek mümkün olabilir mi bilemiyorum. Statükoya, varolana, inanılana karşı herhangi bir “değişik” düşünce, fikir, eylem her ne ise “sakın ola ki düşünme, yapma”, “her şey eskisi gibi kalmalı”

Peki neden?

Çünkü, eskisi gibi kaldığında birilerinin işine gelir, o sistemden beslenenler vardır ve değişikliğe ayak uyduramayacaklardır. Bu da yeni bir şey geldiğinde otoritelerinin sarsılacağı düşüncesini beraberinde getirir. Bir diğer konu ise, herkesi inandırdığı bu sistem için asla “pardon yanlış mış, bir de salyangozu deneyelim” diyemez. Beyin yaptığı ile düşündüğünü eşitlemek ister.

Aynı şekilde “icat çıkarma”…

Buna bayılırım. Neden icat çıkarmayayım? İcat çıkarırsam ne olur? Sen bununla baş edemezsin aslında değil mi? Yeni bir bilgiyi, önce analiz edeceksin, sonra onu sentezleyeceksin, beyninde belirli klasörlere yerleştireceksin ve en önemlisi o bilgi ile sende şimdiye kadar var olan diğer tüm bilgilerin uyumunu sağlayacaksın ki, orada bir yerlerde devamlı anlamlandıramadığın bir kırmızı ışık yanmasın.

Bu kadar uğraşı gerçekten insanın enerjisini alır. Bu nedenle biz hiç icat çıkarmayalım. Ne demişler “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok”

Peki ya Amerika’yı keşfetmeye giderken, başka bir ada, kara parçası hatta belki de kıta bulacaksam? Aynı Kristof Kolomb gibi… Uzakdoğu’ya gitmek isterken Amerika’yı keşfettiği gibi…

Kâşiflere ve bilim adamlarına çok şey borçluyuz.

İyi ki, onlar Türk mahallesinde salyangoz satıp,  eski köylerine yeni adet getirmek için gece gündüz çalışmışlar, iyi ki onlar, İCAT ÇIKARMIŞlar. İyi ki onlar Amerika’yı yeniden yeniden ve bıkmadan usanmadan yeniden keşfetmişler.

“Boşuna uğraşma evladım” diyenlere inat, azim, kararlılık, tutkuyu en derinlerinde yaşarken, “vazgeçmek” lugatlarında yer almamış.

Yoksa ben bu yazıları yazıp sizlere nasıl aktarırdım?

Teknolojiden hiç bahsetmiyorum.

Yazıyı bulan insana, arkadaşının “boşver şimdi tık tık tık onunla uğraşmayı, bak ne güzel kocaman hayvan var, gel avlayalım” deseydi ve o da kabul etseydi?

Bir düşünsenize!!!

Share Button